ERMENİ MESELESİ; 1915 OLAYLARININ DÜNÜ-BUGÜNÜ
Ufuk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü tarafından 26 Nisan 2022 tarihinde düzenlenen “Ermeni Meselesi; 1915 Olaylarının Dünü Bugünü” konulu panel İncek Kampüsü Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı Doç.Dr. F.Rezzan ÜNALP’in moderatörlüğünde gerçekleşen panelde, Ufuk Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Prof. Dr. Haluk YETKİN yaptığı konuşmada, fotoğraflar üzerinden tarihsel bilgilere yer verdi. Prof.Dr. YETKİN değerlendirmesinde, devletleri canlı organizmalara benzetti. Canlı organizmalarda olduğu gibi devletlerinde dış ve iç etkenlere maruz kalarak, bu etkenlerden zarar gördüklerini belirten Prof.Dr. YETKİN, şöyle konuştu: “Sıcak, soğuk, nem, coğrafik şartlar, iklim şartları ve doğal zenginlikler tabi ki devletlerin varlığını etkileyecektir. Ama bunun dışında canlı organizmalarda hastalıklara neden olan organizmalar vardır. Bunlar bakteri ve virüslerdir. Virüslü olanın dünyanın başına ne belalar getirdiğini biliyoruz. İnsan vücudunda basiller bir yerlere saklanır, organizmanın direncinin düştüğü zamanlarda ortaya çıkar ve büyük felaketlere yol açar. Bunlar şartları uygun bulunca, o devleti yıkmak için ellerinden geleni her şeyi yaparlar. Dolayısıyla bağışıklık sistemi korunmadıkça, periyodik kontrollerle organizmada var olan zafiyetlerin erken teşhisi ve gereken tedavi uygulanmazsa süreğenleşir ve hastanın ölümüne neden olur.” Ufuk Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Tevfik TEZCANER, insanlık tarihinin binlerce yıl boyunca sayısız savaşlara ve kayıplara tanıklık ettiğini kaydetti. 1915 olaylarının üzerine yapılan onca akademik çalışma, inceleme ve araştırmaya dikkati çeken Prof.Dr. TEZCANER, şu ifadeleri kullandı: “Artık sonuçlanması gerekirken türlü niyet ve gerekçelerle hala sıcak tutulması, üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Aslında gerçeklerin ortaya konulduğu bu gibi akademik faaliyetlerin sorunun bertaraf edilmesinde önemli bir katkı sağlayabileceği açıktır. Ancak gerçeklerin tahrif edilerek veya saklanarak, arka plandaki niyetlere zemin sağlama çalışmasının da gücünü bilmek gerekir.” Ermeni ayaklanmalarının ortaya çıkışı hakkında bilgi veren Prof.Dr. Nejla GÜNAY, şunları anlattı: “Ermeni ayaklanmaları ve bu konunun ortaya çıkması, 1878 Berlin Antlaşması’yla uluslararası hale gelmesiyle söz konusu oldu. Ama zannedilmesin ki, bu tarihten sonra ayaklandılar. Hayır. Bağımsızlık amacı güden ilk ayaklanma Zeytun Ayaklanmasıdır. Ruslar, Balkanlar’daki Osmanlı unsurlarını Slavlık ve Ortodoksluk konularında kullanarak kışkırtmışlardı ve Balkanlar’daki Osmanlı hakimiyetine son vermişlerdi. Ayastefanos Antlaşması’nın 16. Maddesi, Osmanlı Devleti’ne bir Ermeni ıslahatını dayatıyordu. Ve diyordu ki, Ermenileri Kürt ve Çerkez saldırılarına karşı koruyacaksınız. Bu nereden çıktı? Daha önce böyle bir şey mi oldu ki anlaşmada böyle bir hüküm var? Neyse bu 16. Madde özellikle İngilizleri çok rahatsız etti. Ve İngilizler Berlin Konferansı’nın toplanmasını sağladılar. Aynı madde, bu konferansta 61. madde olarak, Osmanlı Devleti’ne kabul ettirildi. Ama bunun öncesinde Kıbrıs’ın yönetim hakkını İngiltere, Osmanlı Devleti’nden almıştır. Bunun anlamı da bundan sonra Osmanlı Ermenilerini İngiltere korumaya, himaye etmeye başlamıştır. Çünkü İngiltere, Rusya’nın ne Basra Körfezi’ne ne Akdeniz’e inmesini istemiyordu. O nedenle bir Ermeni milliyetçiliği yükseltme gayreti içine girdi.” PROF.DR. HALAÇOĞLU: “HANGİ ŞARTLARDA, NASIL SEVK EDİLECEĞİNİ TALİMATNAMELERLE BİLDİRİLMİŞTİR” Prof.Dr. Yusuf HALAÇOĞLU, Sevk ve İskân Kanunu’nun neden çıkarıldığını şu sözlerle açıkladı: “Osmanlı Devleti dört ayrı cephede; Kafkasya, Musul, Filistin ve Çanakkale’de savaşıyordu. Bu dört cephede savaşırken, Ermenilerin 23 yerde birden isyan ettiklerini ve bu isyan bölgelerinin özellikle bu dört cephede savaşan askerlerin, ordunun birbiriyle haberleşmesini engelleyecek, merkezle haberleşmesini engelleyecek telgraf hatlarının merkezlerinde olduğu göz önüne alındığında, devletin yine bu bölgelere sevk ettiği asker ve mühimmatın isyan eden çeteler tarafından sabotaja uğramalarından dolayı savaşın gidişatında meydana gelen aksaklıkların giderilmesi ve lojistik destek de orada oturan sivil halktan alındığından bunların tümünün savaş sahası dışında yine Osmanlı topraklarında bir bölgeye nakli kararı kararlaştırılmıştır. Bu Osmanlı Devleti tarafından daha önce kurgulanmış bir hareket değildir. Zira, o tarihlerde bütçe mart ayından mart ayına hazırlanırdı. Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nde mali yıl mart ayından başlardı. 1915 bütçesi içerisinde, Ermenilerin başka bir bölgeye sevki ile ilgili bir ödenek konmamıştı. Buradan anlıyoruz ki önceden planlanmış bir hadise değildi. Zira 17 Nisan’da Ermeniler; Van, Bitlis, Muş ve Çatak bölgesinde isyan ettiler. Bu bölge son derece önemliydi, Kafkas ve Musul Orduları açısından. Çünkü Çatak, Van Gölü’nün altındadır. Her iki ordunun haberleşme merkezlerinin bulunduğu yerdir. Burada meydana gelen isyana karşılık Osmanlı Devleti, Ermeni ileri gelenlerini bu isyanın önüne geçmeleri konusunda uyarmıştır. Bakınız, bir ay öncesinde bu uyarı yapılmıştır. Ancak bu uyarıya kulak asılmadığı için Osmanlı Devleti, 326 kişiyi tutuklama kararı almıştır. Bir gece içerisinde yapılan baskınlarla, bir kısmı kaçmış olduğu için 180 kişi tutuklanabilmiştir. Bunlar; Hınçak, Taşnak, Armenakan gibi örgütlerin üyeleridir. Bunlardan bir kısmı Ankara Ayaş Hapishanesi’ne bir kısmı ise Çankırı Hapishanesi’ne nakledilmiştir. Beyin takımlarının bu operasyonla tutuklanması dolayısıyla Ermeniler, o günü Ermeni soykırım günü olarak ele almışlardır. Yoksa herhangi bir öldürme hareketi söz konusu değildir. Sevk ve İskân Kanunu’nda sanki 1948’deki soykırım yasası çıkacakmış, biliniyormuş gibi 1915’te devlet, sevk edilen insanların hangi şartlarda, nasıl sevk edileceğini talimatnamelerle bütün vilayetlere bildirmiştir. En az bir hafta önce bilgilendirilmeleri, hazırlık yapmalarının sağlanması, götürebilecekleri eşyaların götürmelerine izin verildiği, vilayetlere gönderilen paralarla hayatlarını devam ettirebilecekleri ve zarar görmeyecekleri şekilde, yiyeceklerinin temini, kalacakları yerin temini düşüncesiyle bir talimatname hazırlamıştır. Bu talimatname çerçevesinde yola çıkarılmıştır. Yola çıkarıldıktan bir süre sonra baskınlar olmuştur, çeşitli aşiret veya eşkıya gurupları tarafından bu kafilelere. Bunun üzerine yine bütün vilayetlere, sevk edilenlerin jandarma eşliğinde korunarak gönderilmesi talimatı verilmiştir. En başından beri bunu yapmakla, soykırım gibi hukuki iddiayı ortadan kaldırmıştır.” GÜRKAN: “23 NİSAN’IN RÖVANŞI OLARAK, 24 NİSAN TARTIŞILIYOR” Konuşmasına “Neden 24 Nisan?” sorusunu yönelterek başlayan Uluç GÜRKAN, “27 Mayıs 1915 tarihi itibariyle kararı aldılar. Ermeniler’in Van’ı işgal etmeleri ve o işgalden sonra Amerika’daki Ermeni gazetelerinde övünerek, ‘Burada 2 bin 300 Türk kaldı. Hepsini sürdük, öldürdük’ tarzı yazılarından sonra bir mecburi askeri tedbir olarak alındığı olayla suçluyorlar” İfadesini kullandı. ABD Başkanı Joe Biden’ın yaptığı açıklamada ‘24 Nisan 1915’ vurgusuna dikkati çeken GÜRKAN, tarihsel süreçler hakkında bilgi verdi. Atatürk’ün 1915 olaylarına ilişkin ‘İki ateş arasında kaldık’ sözünü hatırlatan GÜRKAN, şunları söyledi: “Cephe gerisinde sabotajlar düzenliyorlar, cepheye ikmali engelliyorlar, köprüleri yolları yıkıyorlar. Akdeniz’de Çanakkale’de düşman donanmalarına lojistik destek sağladıkları tespit edilmiş. Bunlara karşı alınan bir askeri tedbir. Nitekim diyorlar ki, bir açık arttırmayla 1919 Paris Konferansı’nda ilk defa 600-700 bin kişiyle başlayan techir sayısı, döndü dolaştı 1,5 milyon kişiyi ölüme yürüttünüz noktasına kadar geldi. Suçlamayı 27 Mayıs’ta alınan bir karar itibariyle yapıyorlar ama 24 Nisan’a uyguluyorlar. Kimi tarihçilerimiz bunu şöyle açıklıyor. Efendim, o göz altına alınanlar Ermenilerin Anadolu topraklarında vatan hayalini yöneteceklerdi, o engellendi. Bunu hazmedemediler. Benim kanım böyle değil. 2. Dünya Savaşı bitip, Nazi liderlerini yargılayan Nürnberg Mahkemesi’nden aldıkları ilhamla dünyanın dört bir tarafından Ermeniler, New York’ta bir toplantı yapıyorlar. Bu toplantıyı o günkü gazetelerimizden Son Saat’in muhabiri izliyor. Orada 23 Nisan’ın rövanşı olarak, 24 Nisan tartışılıyor. Niye 23 Nisan’ın rövanşı? Çünkü Amerika’daki Ermenilerin Anadolu, Ağrı, Kars, Sivas, Erzurum, Elâzığ bugün itibariyle Tunceli’yi de kapsayan biçimde, Bitlis, Van, Diyarbakır ve Trabzon’dan Karadeniz’e açılan bir ‘Batı Ermenistan, Büyük Ermenistan’ için hayalleri var. O hayal. 23 Nisan’da başlatılan, ulusal iradeyle bütünleştirilen, Kurtuluş Savaşı ile Sevr’in yırtılıp atılıp, Lozan ile o hayalin çöp sepetine atılmasını hala anayasalarında muhafaza ediyorlar. Ve bu soykırım ritüelini 24 Nisan’da gündeme bu kasıtla hala dile getiriyorlar.” Mehmet Arif DEMİRER, konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Bana seri katil diye bakan ilk ülke hangisi biliyor musunuz? Uruguay. Uruguay’da bugün dahi parlamenterlere sorun, yarısı Türkiye’nin nerede olduğunu bilmez. Ancak ilk parlamento kararı 1965’te diasporanın etkisiyle Uruguay’dan çıktı. 1965’ten 2021’e kadar 56 yıl geçmiş. 56 yılı ikiye bölün 28. İlk 28 yılda sadece 4 ülke var. Uruguay, Arjantin, Güney Kıbrıs, Sovyet Ermenistan. Bu dört ülkenin parlamentosu Türkiye soykırım yaptı demiş. İkinci 28 yılda ise 29 ülke. Bu 29 ülkenin 26’sı Hristiyan. Venezüella’nın Parlamento Başkanı olarak Maduro, bu kararın altına imza atmış. Türkiye aleyhine alınmış en ağır karar. Maduro diyor ki, ‘Türkler, insanlık tarihinin ilk soykırımını yaptı, iki milyon Ermeni’yi öldürdü’. Ermeniler bir buçuk diyor. Maduro iki diyor.” DEMİRER, konuşmasının devamında hayatta kalan Ermenilere ilişkin belgelerle soykırım iddialarının gerçeği yansıtmadığını kaydetti.